18 Ocak 2014 Cumartesi

empiness


"Everyone is alone. Everyone is empty. People no longer have need of others. You can always find a spare for any replacement. Any relationship can be replaced. I had gotten bored of a world like that. But for some reason…the thought that someone other than you might kill me never occurred to me. Say, what do you think? After this, will you be able to find a replacement for me? "

3 Aralık 2013 Salı

Uranüs

Güneşinden epeyce uzak, mavi. Soğuk ama güzel gezegen

Zaten ne geldiyse başıma senin yüzünden geldi, değil mi? Senin yüzünden sevdiğim ne varsa aynı güneşle aranda olan mesafe gibi, mesafeler koyuyorum arama, pek belli etmesem de. Güneşe erişmeye çalışsam da aşamıyorum o mesafeyi. Soğukluğumu atamıyorum, ısıtamıyorum içimi. Halbuki ne kadar güçlü, sade ve güzel duruyorsun uzaktan. Ama yaklaştıkça donduracaksın gene herkesi, soğutacaksın benden. Biliyorum. 

İçimi ısıtmayacağını bile bile güneşe koşuyorum. Çok yaklaşınca, yakınlaşınca beni yakıp küle çevireceğini bile bile. İşte lades. Çünkü güneş herkesi ısıtır değil mi? Sadece beni değil. Benim değil. Gene de sıcaklığın verdiği halüsinasyon gibi inanıyorum sıcaklığına. Her şeye rağmen. İnanıyorum sıcaklığına güneş.

25 Şubat 2013 Pazartesi

NORMAL.


Normal. Normal düzenlidir. Ortalama, sıradandır. Normal tanıdık olandır. Tanıdık, sıcak ve rahattır. Normal, alışıla gelmiş olandır, bildiğiniz şeydir. Ama normal muhteşem değildir. Normal olağanüstü değildir. Normal asla şaşırtıcı olamaz. Kim normal olmak ister ki? 


15 Şubat 2013 Cuma

The Living Vampire

 
En son Amazing Spider-man'den söz ederken aklıma yine 
sevdiğim bir karakter takıldı. Morbius, Michael Morbius. Bilmeyenler için kısaca açıklarsam kendisi Amazing seride karşımıza çıkan ve Nobel ödüllü bir biokimyager. Peter Parker'ın sınıf arkadaşı. Yaptığı araştırmalara bizim saf oğlanın deneği ile birleştirince vampire dönüşen bir dahi. 

Her ne kadar çizgi serideki aktarımı çok hoş olmasa da çizgi romanda çok hoş bir şekilde resmedildiğini söyleyebilirim. 

Gelecek Spider-man filminde onu ve onunla birlikte çıkacak birkaç karakteri görmek isterim. Bunun yanında sevdiğimiz bir başka karakterin de henüz beyazperde de yer almaması benim için ayrı bir hüsran sebebi. Kimden mi bahsediyorum? Tabi ki Black Cat'den. Biraz alaycı ama sevecen tavrıyla bizim örümcekten içten içe kopamayışını izlemek isterim.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Friendly Neighborhood

DC vs. Marvel çekişmesini bir yana bırakırsam ve DC sevdamı bir kenara koyarsam Sam Raimi'nin Spider-man filmleri ve Amazing Spider-man hakkında objektif düşünceye ulaşabilirim diye düşündüm. 
Araknafobik olmama rağmen Spider-Man sevdamı nasıl açıklayabilirim? Aslında düşününce Spider-man'ı değil onun karşısına çıkan kötü karakterleri sevdiğimi söylesem yanlış olmaz sanırım. Bizim Spidey orda burda uçarken örülen kader ağları belki de beni cezbeden.

Hobgoblin
Green Goblin
Sam Raimi'nin filmlerine gelirsem ilk filmdeki kadronun ve senaryonun bana göre başarlı olduğunu söyleyebilirim. Aklıma takılan ve sinir bozucu bulduğum tek unsur Green Goblin'in fazla metalik kıyafetiydi. Üstün teknolojik Oscorp'u düşündüğümüzde durumun öyle olması doğal, ancak Green Goblin'i Hobgoblin kadar sevemedim bir türlü. 

Animeted seride Hobgoblin'le daha çok karşılaşmamdan kaynaklanabilir tabii ama Goblin denilince benim için tek gerçek, o turuncu garip haldeki kötülük abidesi. Green'e oranla sanki Spider-man'ı daha iyi çözümlemiş ve köşeye sıkıştırmaya daha müsait gibi. 

Dr. Ock
 İkinci filme geldiğimizdeyse Dr. Octopus'un bizi karşılamasını sevinçle karşılamıştım. Çünkü Spidey'i zorlayan kötüler listesinde üst sıralardaydı. Mad Scientist durumunun bolca kullanıldığını düşünürsek Octopus'un hakkını yememek gerek. Üstelik doktorumuzun filmde, o animeleştirilmiş serideki amerikan traşlı cibiliyetsiz halinden çok farklı olarak bir hayli karizmatik şekilde aktarıldığını da hatırlayayım.

Eddie Brock
Belirtmeliyim ki bu listede bir numara kimileri için Goblin iken benim için kesinlikle Venom'dur. Venom gerek simbiyot olarak, gerek Eddie Brock olarak karakteristik ve Peter Parker, Spider-man ile çok benzer. Bu benzerliğin aynı ama farklı oluşu gözümde Venom'u daha bir değerli yapmakta. Eddie de Peter'de Daily Buggle'da pis herif J. Jonah Jameson için çalışmakta ve pek parlak bir yaşamları yok. Bunun dışında diğerlerini bilmem ama Eddie pısırık Peter'den nefret ettiği için venom olmayı seçiyor. Bu da bence büyük ve önemli bir fark. 

Venom
Filme aktarılan karakterler arasından en başarılı olanın Venom olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Özellikle sivri bol dişli geniş ağız yapısının ve sivri tırnaklı ellerin aktarılmasını çok başarılı buldum. Çaresizlikle nefret arasındaki ince geçiş güzel aktarılmış diyebilirim. Buna rağmen Venom'un çok az perde de yer aldığını görmek yüreğimi dağladı. Venom'u harcadılar Matmazel. Bence sadece Venom'a ait bir film çekilebilirdi ya da hep yapıldığı gibi Carnage ile birlikte. İşte o zaman görsel bir şölen olacaktı. 
Topher Grace
Oyuncu seçimi hakkında pek yorum yapamasam da -çünkü Topher Grace hakkında pek bir bilgim yok.- başarılı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Şöyle bir bakınca Peter'ın simbiyodun etkisindeyken yaptıkları "hero" olayına verilebilecek kapak niteliğindeki bir cevap. Kimsenin sütten çıkmış ak kaşık olmadığı gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor. Anladım ki "Büyük güç, büyük sorumluluk gerektirir." sadece lafta kalmış.

Carnage
Konuya kaldığım yerden devam edersem, Venom demişken insanların Carnage'ı unuttuklarını görüyorum ve üzülüyorum. Carnage da en az Venom kadar sağlam bir karakterdi bence, gerçi Spider-man filmi yapıp da Kingpin'in varlığından bile söz edilmediğini görüyoruz. Bu da ayrı mesele. Carnage kim? diyenler için özetle, Cletus Kasady adli seri katil ile venom simbiyodunun birleşimi desem nasıl bir şey olduğu anlaşılır umarım. Hiç olmadı buyrun 
devamı ise burada 
 Şimdi Stark vs. ne alaka derseniz uzun hikaye ^^"

 Carnage'a dönersek kelimenin tam anlamıyla deli olduğunu ve arsızca küçük örümceği yıldırdığını hatırlamalı. Fakat ne hikmetse Carnage da tabiri caizse bok yoluna gitmişti. Ben olsam simbiyot olayını tiz müzikle kolayca çözme yoluna gitmezdim. Zira minik örünceği haklayan, hırpalayan böylesi güçlü tiplerin bu kadar basitce harcamazdım. 



o eski halinden eser yok şimdi
Amazing spider-man'de ise tam bir hezimet yaşadım. Evet kelimesi kelimesine hezimetti. Yıllardır beklediğim ve benim için en az Venom kadar değerli olan bir karakteri Lizard'ı aktarma fikri güzel ancak uygulaması berbattı. İlk gördüğüm andan itibaren "o eski halinden eser yok şimdi" tınısı yankılandı beynimde. Makyajcıdan mı yoksa efektçiden mi bilinmez, sürüngen sürüngen değil töbe bismil başka bir şeydi. Çizgi haliyle hiç benzetemedim, belki ben çok büyük beklentiyle izledim ama kesinlikle daha iyi aktarılabilirdi. Yüzünün sivri haline alışmışken tombik ve topalak bir suratla karşılaşmak hiç hoş olmadı. 
Filmin geri kalanı yeni oğlanın tripleri ve asıl kızın Gwen Stacy olmasına ve bu durumdan hoşnutsuzluğumdan söz etmiyorum bile. Kısacası Lizard'ı görmek güzeldi ancak filmin Sam Raimi serisini mumla arattığı kesin. 

Hatam varsa affola.
Up next: Nolan's Batman Trilogy.

17 Şubat 2012 Cuma

"Riddle me this, riddle me that, who's afraid of the big, black bat?"

Bu aralar tatilimin son günlerini yaşadığım için televizyon, internet artık ne varsa abarttım diyebilirim. Şu son zamanda dikkatimi çeken şey ise televizyonda eski Batman filmleri oldu. Çizgi romanından, çizgi filmine, animesinden, filmlerine, film müziklerine hatta oyunlarına bayıldığımı belirtmek isterim. Yapılan çalışmalar ne kadar yeterli yada başarılı bu tartışılır ama benim için her zaman önemli ve öncelikli olacakları kesin. Özellikle oyunları, oynayan kişileri tatmin etmese de benim için idealdi. Daha fazlasını beklemek batman mantığını değiştirmek gibi bir şey olabilirdi. Animesi için aynı şeyi söyleyemesem de çizgi filmlerini hala oturup heyecanla izlerim. Çizgi romanları halen yaratıcısına ve "öldüren şaka"nın sahibi, Alan Moore'a olan saygımdan ötürü göz bebeğimdir. 


Büyük yarasanın hayatımıza girişi 1939 yılında olmakla beraber filmlerinin tanınmasında büyük rolü olduğunu düşünüyorum. Çünkü çizgi romanların karmaşık ve eğlenceli dünyası, birçok kişi için hala içinden çıkılamaz görünmekte. -Kişisel tavsiye: Çizgi romanı, romanla kıyaslamamak ve vakit kabı olarak görmemek gerekir.- 
Filmlerinin ilki 1943 çekilmesine rağmen insanlar Tim Burton'un 1989 yapımı Batman'ini daha çok benimsemiş olacak ki çekilen filmden sonra bir patlama yaşandığı kesin. Buradaki büyük faktörün Tim Burton olmasının etkisi takdire şayan tabii. Gerek şehrin o puslu ve karanlık görüntüsü, karakterlerin işlenişi ve hatta mimikleri. Hepsi Burton'un dokunuşuyla okunandan ve çizgi olarak izlenenden daha iyi. Son filmlerde yönetmen koltuğuna oturan ( klasik cümle farkındayım -.- ) Nolan'ın dokunuşu, Burton'ı aratmayacak cinsten ancak benim gibi klasik severlerdenseniz eski seri size her daim daha güzel gözükecektir.
Bu filmler sayesinde filmdeki diğer karakterlerden Joker ve Kedi Kadın'ın da tanındığı ve fanlarının arttığını düşünüyorum. - Son filmdeki Heath Ledger'ın ölümü, ve filmdeki performansının mükemmelliği-  Ancak benim için Riddler (Edward Nygma) nam-ı diyar Bilmececi'nin yeri ayrıdır. Joker gibi lunatik tavırlarının yanında kırmızı saçlarının, sorduğu her sorunun basit ama düşündürücü oluşu onu sevmemde büyük bir etken. 
 Benim için Batman sadece bir karakterden çok daha ötede. Hakkında yazılan yazılar, canlandıran oyuncular hatta film müzikleri. Hepsinin  nedeni bilemediğim bir saygı hissi uyandırıyor bende. Gotham Şehri'nin havasından, suyundan belkide. Ama Nolan serisinin müzikleri kulaklarımız şenlendirmişken eskileri anmamak olmaz. 


İzlemediyseniz eski, yeni tüm filmlerini izlemenizi, müziklerini dinlemenizi ve hatta çizgi romanlarını okumanızı dilerim ^^

Klibe gelirsem klipte daha çok animasyon görmeyi çok isterdim özellikle Bono'nun değişmiş hallerini. Ayrıca sondaki yaylıların girdiği kısıma bayılıyorum! Yaylı çalan Batmanler! Şahane ^^ 

16 Şubat 2012 Perşembe

♪ ♪ ♫ ♪♪ ♫ ♪

müzik music 音楽 (ongaku) 음악 (eum-ag)  musique musik μουσική (mousiki)  musica музыка (muzyka) संगीत (sangita) 
    Birçok farklı kültür, birçok farklı ritim, farklı insanlar. Herkesin tek ortak noktası müzik. Türlerine, dillerine, sevenlerine göre değişse de kabul etmek gerekir ki hepimiz günün bir kısmında mutlaka, iyi yada kötü,  müzik dinliyoruz. Bu artık bir ihtiyaç mı yoksa çağımızın getirdiği bir gereklilik mi kestiremiyorum. Bildiğim tek şey gerçekten tabiri caizse çakalların kol gezdiği ve kıran kırana geçen bir sektör. İşin içinde çok değilim ama duyduğum gözlemlediğim kadar ciddi bir rant ve menfaat söz konusu. Şimdi "her sektör öyle" dediğiniz duyar gibiyim bu doğru ama eğlenceye yönelik bu tip olaylarda ben dışarıda gözüktüğü gibi pembe olmasını tercih ederim. Her neyse benim asıl değinmek istediğim onar kişilik gruplardan oluşan k-pop (kore pop) grupları ve j-pop (japon pop) j-rock, visual kei grupları. Bunların dışında vocaloid diye bir şey de var ancak buna sonra değineceğim, belki bir sonraki yazıda :P


Öncelikle pop müziğe küçüklüğümden beri hiç hoş şekilde yaklaşamadım. Hep o "hello barbi lets go parti"ler yüzünden oldu yada saçma sapan çekilen klipler yüzünden. Mazimde Spice Girls dansı olmadığı için mutlu mu yoksa üzgün mü olmalıyım bilemiyorum. O zamanlar ne mi dinliyordum? Vivaldi, Bach dinlerdim. -O yüzden hep "büyüğü iyi de küçüğü biraz şey" oldum, derbeder oldum.- Sonradan nu-metal serüvenim başladı. Goth, punk, metal derken şimdi buradayım ve çıldırasıya visual kei, kpop dinliyorum ^^ Hayat işte.



Şimdi en sevdiğim tür olan Visual Kei'den başlayayım. 80lerde patlayan ve görüntünün, stilin de ön plana çıktığı rock-metal türü olarak tabir edilebilir. Luna Sea, Kuroyume gibi eski gruplarca gelişen ve günümüze dek büyüyen bu tür için benim favorim ise The GazettE grubudur. ( Lütfen La gazette della sport esprisi yapmayın, üzülüyorum ._. ) Bunlar da neyin nesimiş, derseniz sizi bunları dinlemeye alayım: Red Suicide Circus Chizuru DISTRESS AND COMA Cassis Guren


Sadece the GazettE değil bunun yanında birçok grup, birçok sanatçı var. Dişil hatta cinsiyetsiz görünmeyi tercih ederek animeye benzer, parlak kıyafetleri tercih ederken abartılı saç ve makyajları ilgi çeker. Kıyafet işini abartanlar, "bunlar bu kıyafetle nasıl hareket ediyor?" sorusunu akla getirse de bence siz yine de müziğe bakın ve görüntünün keyfini çıkartın.


Pop konusundaysa Japonya bence Kore'ye oranla sönük kalmış durumda, en azından geneli kendi halinde şirin kızlar, erkekler yada gruplar. Ama Kore artık nedendir bilinmez 10 kişilik müzik grupları, çekilen übersonik ve eğlenceli klipleri ile işi bir hayli ilerletmiş durumda. Sevilmeyecek cinsten de değiller. "Nasıl yani?" derseniz buyrun : 2NE1 - I AM THE BEST T.O.P - Turn It Up 


Eğer sevdiyseniz sizi uzak doğunun ilginç müzik dünyasına davet etmekten onur duyarım ^^